Türkiye’nin dört bir yanında, kırsal kesimlerde tarım işçileri zorlu bir mesaiye başladı. Baharın müjdeli gelişi ile birlikte tarlalarda hummalı bir çalışma dönemi kapıyı çaldı. Sırtlarında sepetler, ellerinde kazmalarla çalışan işçiler, hem üretim hem de ekonomik kaygılarla mücadele ediyor. Mevsimlik işçi olarak çalışan bu emekçiler, tarımsal üretim sürecinin vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Tarım sektöründeki bu hareketlilik, yerel ekonomilere ve toplumsal yaşam anlayışına nasıl etki ediyor? İşte yanıtları…
Tarım işçileri, genellikle mevsimsel olarak çalışan, zorlu şartlarda hayat mücadelesi veren bireylerdir. Sıcak havada çalışmak, uzun saatler boyunca ayakta kalmak ve ağır yükler taşımak, günlük yaşamlarının sıradan bir parçası. Özellikle yaz aylarının geldiği dönemlerde, mevsimlik tarım işçileri için tarlalarda hayat başlar. Sakarya, Adana, Manisa gibi tarımın yoğun olduğu bölgelerde yaşayan aileler, ekonomik kaygılar nedeniyle her yıl iş bulmak için tarlalara akın ederler. Çoğunlukla kayıt dışı çalışan bu emekçiler, asgari ücretin altında gelir elde ederek geçimlerini sağlamaya çalışmaktadır.
Tarım işçilerinin karşılaştığı en büyük zorluk, adil ücretlerin alınmaması ve çalışma koşullarının olumsuzluğudur. Günlük yevmiye ile çalışan bu işçiler, tarlada geçirdikleri her saat için az bir ödeme almakta ve çoğu zaman sigortasız bir şekilde çalışmaktadırlar. Ücretlerin yetersizliği, ailelerin geçimlerini zorlaştırmakta ve çocukların eğitimine bile olumsuz etki etmektedir. Birçok aile, çocuklarını çalışmaya yönlendirirken, aynı zamanda geleceklerine olan umudu da riske atmaktadır. Tarım sektöründeki bu yapısal sorunlar, hem ekonomik hem de sosyal açıdan toplumu derinden etkilemektedir.
2019 yılında yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye’de tarım işçilerinin %60’ı kayıt dışı çalıştıkları için devlet desteklerinden yararlanamıyor. Ayrıca, sağlık hizmetlerinden faydalanma oranları da oldukça düşük. Çalışma saatlerinin uzunluğu, hava koşullarının zorluğu gibi fiziksel sıkıntıların yanı sıra, sosyal güvenceden mahrum kalmaları, bu işçilerin hayat kalitesini doğrudan etkileyen unsurlardan biridir. Her ne kadar devletten bazı destekler gelse de, bu sorunların köklü bir biçimde çözülmesi için daha fazla adım atılması gerektiği aşikar.
Özetle, tarım işçilerinin yaşadığı zorluklar, hem bireysel yaşamlarını etkilemekte hem de ülkenin tarımsal üretim kapasitesine gölge düşürmektedir. Tarım politikalarının gözden geçirilmesi, işçilerin haklarının korunması ve sosyal güvencelerin artırılması, ülkenin geleceği için kritik bir öneme sahiptir. Zira tarım, sadece ekonomi için değil, aynı zamanda toplumun tüm kesimlerinin varlığı için hayati bir sektördür.
Bu zorlu mesai döneminde, tarlalarda canla başla çalışan emekçilerin görünürlüğünün artırılması ve seslerinin duyulması, hem adalet hem de sürdürülebilir bir tarım politikası için elzemdir. Üreticilerin, tüketicilerin ve devletin birlikte hareket etmesi, gelecekte daha adil bir tarım sektörü yaratmanın ilk adımı olacaktır.